İçindekiler
Selamlar herkese. Güzel bir Edirne seyahatindeydik. Gökçenaz’ın düğünü için gittik Edirne’ye. Aslında Gökçenaz zaten evliydi. Ama malum pandemi, geçen sene sadece nikah yapıp, düğün yapamamışlardı. Bu haftasonuna kısmet oldu.
Herhalde benim de iki yıldır falan gittiğim ilk düğün gibi düğün oldu. Sağ olsun Gökçenaz ve Orhun kendi düğünleri dışında bizi de düşünmüşler, bizleri çok iyi ağırladılar. Bizler için bol bol plan yapmışlar. Keyifli vakit geçirdik. Birazcık anlatayım.
Yol, Hazırlık ve Düğün
Yola Cuma günü öğlen civarı çıktık. Zaten İstanbul’dan Edirne çok uzak değil. Yaklaşık iki buçuk saat sonra Edirne’de kalacağımız otele vardık. Ankara’dan gelen arkadaşlar da hemen hemen bizimle aynı saatte vardılar. Otelde buluştuk. Biraz muhabbet sohbet falan sonrasında düğün öncesi Orhun’ların evine gelin alma merasimine gittik. Sağ olsunlar bizim yoldan geldiğimizi de bildiklerinden birçok yiyecek şey hazırlamışlar.
Yemek sonrası şampanya patlatması, kapının önünde bando takımıyla göbek atmalı gelin alması derken düğünü resmen başlatmış olduk. Ev kısmı bitince otele geri dönüp bu sefer asıl düğün için giyindik süslendik ve atlayıp taksilere düğün yerine geçtik. Bu arada şunu anladık ki Edirne’de nereye gidersen git taksi 15-20TL arası tutuyor ve rahat rahat taksi bulabiliyorsun. İstanbul’dan sonra büyük lüks. Neyse.
Düğün gayet güzel klasik bir açık hava düğünüydü. Dediğim gibi herhalde iki yıldır ilk gittiğim düğün, pandemi sağ olsun. İçtik ettik eğlendik, düğün sonrası otelimize döndük. Saat herhalde gece 1’e geliyordu. Otelin tepesindeki barda birer içki içelim dedik. Bar bir süre sonra kapandığı için herhalde bir yarım saat daha takılıp dağıldık. Aslında belki birimizin odasında biraz takılırız falan diyordık ama sonraki gün planlarımız işkence olmasın diye yattık uyuduk. Bunlar hep yaşlılık belirtileri.
Gezmeceler
Ertesi gün, yani Cumartesi’ye hep birlikte güzel bir kahvaltıyla başladık. Sağ olsunlar Gökçenaz’lar ayarlamışlar yine herkes için her şeyi. Kahvaltının öne çıkan noktası arılardı herhalde. Hayatımda yediğim en arılı yemekti açık ara. Arı fobisi olanlar için bire bir. Belgesel tadında izledik arıların da bizimle birlikte karınlarını doyurmalarını.
Lozan Anıtı
Kahvaltı sonrası turistik gezi turumuz başlamış oldu. İlk önce Lozan anıtını görmeye gittik. Orada eski tren garı ve sergilenen treni gördük. Aslında bence çok güzel bir yer turistik açıdan, ilgi çekici bir yer, ama çok bakımsız kalmış her şey. İnsan üzülüyor. Edirne ile ilgili genel bir bakımsızlık sorunu var bence zaten. Özellikle yollar çok düzensiz, trafik çok karışık. Artık şehrin eskiliğinden mi, halkın rahatlığından mı, belediyelerin beceriksizliğinden mi bilemiyorum. Ama tarihi özelliklerinden dolayı potansiyeli çok yüksek bence Edirne’nin. Bu boşvermiş havasını görmek üzücü.
II. Beyazıd Külliyesi Sağlık Müzesi
Lozan anıtından sonra bence Edirne’nin en iyi turistik yeri olan II. Beyazıd Külliyesi Sağlık Müzesi‘ne gittik. Ben daha önceden bir kere ailecek de gezip görmüştüm. Zamanında ödül de almış galiba. Gerçekten görülmeye değer, ilginç bir müze. Hem tarihi açıdan binalar ilgi çekici, hem de müze olarak eski zamanlarda tıbbın nasıl olduğunu görmek açısından etkileyici. Bizim doktor Can’ın da modern tıbbın bir neferi olarak baya ilgisini çekti.
Edirne Kırkpınar
Sağlık müzesinden sonra Edirne Kırkpınar meydanına gidip bakalım dedik. Hani şu yağlı güreşlerin yapıldığı yer. Stadyumun bir gezme konsepti olmadığı için sadece etrafında bir tur atabildik binanın. Pek görülecek bir şey yoktu. Edirne’nin yukarıda bahsettiğim durumuna benzer aslında. Turistik açıdan birçok ziyaretçi çekebilecek bir yer. Ne olur yani insanları yağlı güreş alanında gezdirseniz, yanında bir iki hatıralık falan satsanız. Neyse. Zaten bir de her yerden çıkan zurnacı ve davulcular üzerimize üzerimize gelince ayrıldık kısa süre sonra Kırkpınar’dan. Edirne’nin böyle de bir olayı varmış. Her an her yerden önünüze bir zurnacı çıkıp size göbek attırmaya çalışabilir.
Büyük Sinagog ve Ciğer
Bir sonraki durağımız Büyük Sinagog oldu. Sayılı büyük Sinagog’lardan biriymiş. Değişik bir bina tabi ama benim öyle aşırı ilgimi çekmedi. Bilmiyorum belki başkalarının daha çok ilgisini çekmiştir. Burayı da gezdikten sonra hem hafiften karnımız acıktığı için hem de Edirne’de ciğer yemek istediğimizden ciğerciye gidelim dedik. Ciğerciye gitmesine gittik ama gidene kadar sıçan gibi ıslandık. Bir anda acayip yağmur yağdı. Ciğerciye yürürken bizi yolda yakaladı. Biz ciğerciye girdikten herhalde bir 15-20dk sonra da durdu zaten. Yapacak bir şey yok. Erimedik. Ciğerlerimizi ve köftelerimizi yiyip karnımızı doyurduk, muradımıza erdik.
Edirne Camileri
Ciğerci zaten Edirne çarşının içindeydi. Ciğerciden sonra çarşıyı geze geze eski bir kahvecide kahve içmeye gittik. Kulpsuz fincanlarda kahve içtikten sonra, buranın olayı buymuş galiba, kulpsuz fincanlar, kalkıp eski camileri geze geze Selimiye Camii’sine doğru yürümeye başladık. Selimiye Camii tabi sadece Edirne’nin değil Türkiye’nin en meşhur camilerinden ama Edirne’de neredeyse Selimiye kadar görkemli iki cami daha varmış, Üç Şerefeli Cami ve Eski Cami. Tabi Edirne çok tarihi bir şehir. Birçok imparatorluğun zamanında ya başkenti ya da önemli bir şehri olduğu için her gelen imparator/padişah kendisine görkemli bir bina diktirmiş. Gezip görmesi güzel oldu.
Edirne Geceleri
Selimiye’den sonra turistik gezi gününü bitirmeye karar verdik. Hem saat geç oldu hem de biz iyice yorulduk. Akşama rakı planımız olduğu için ona da geç kalmayalım diye otele dönüp hazırlık faslına geçtik. Ben sadece t-shirt’ümü falan değiştirip otelin tepesindeki bara geçtim, kendime bir viski söyleyip bu yazıyı yazmaya başladım. Kısa süre sonra teker teker bizim ekip gelmeye başladı. Ortam da güzeldi aslında. Arkada hafif jazz müzik, hepimizin elinde birer içki, chill modundayız. Yorgunluk da var tabi. Otursak daha saatlerce otururduk orada muhtemelen. Ama rakı planını ekmek olmaz. Kalktık meyhanemize doğru yola çıktık.
Aslında gittiğimiz yer tam meyhane değildi. İsmi Ağa Köşkü Mangalbaşı Restaurant. Şöyle anlatayım. İki ana bölümü var. Birisi bahçede ağaçların arasında çimlerin üzerinde daha sakin, salaş bölüm. Diğeri içeride düğün salonu gibi bir yerde, yüksek müziğin olduğu biraz daha insanların şıkır şıkır giyindiği kısım. Biz sakinliği tercih ettik. Yine yaşlılık belirtileri. Sakin sakin rakımızı içip sohbet ettik.
Bu arada Edirne’liler eğlenmeyi ve içmeyi biliyorlar. Her yaştan karışık insan grubu olmasına rağmen eğlencenin ve gecenin bitişi üniversite balosu bitişini falan andırıyordu. Hardcore partying. Belki de insanlar şehir ile ilgilenmektense içip eğlenmeyi daha cezbedici buluyorlar. Mantıksız değil. Bu şekilde bu günümüzü de bitirmiş olduk.
Son
Ertesi gün sabahtan yine Gökçenaz’larla buluşup bir kahvaltı ve sonrasında Meriç nehri kenarında kahve yaptık. Sonrasında da İstanbul’a döndük. 17:30 gibiydi arabayı park ettiğimizde. Ben galiba baya yorulmuşum. Evde akşam yemeği yedik. Sonrasında önümdeki hafta için haftalık planımı yapıp daha saat 20:00 olmadan gittim yattım.