Bu aralar aklımda dolanan bir konu var, hayatı bir oyun olarak görmek. Ama öyle goy goy bir oyun değil. Spesifik olarak bir strateji oyunu gibi. Veya ne bileyim belki biraz World of Warcraft gibi. O da zaten bence strateji oyunu. Şehir, ülke, imparatorluk falan kurmak yerine karakter geliştiriyorsun onda da.
Belki de hayat için bunların karışımı bir strateji oyunu demek daha doğru olur. Hem kendini ve karakterini geliştiriyorsun, hem de bu karakterin etrafına mini bir ülke kuruyorsun aslında. Evini falan kendine göre düzenliyorsun geliştiriyorsun. Bir şekilde para kazanman lazım, hayatın o kısmını dizayn ediyorsun. Kocaman bir strateji oyunu.
Gerçi şu anda bunları çok iyi ifade edebildiğimi zannetmiyorum. Böyle aklımda bazen bir konu olup da bununla ilgili bir yazı yacazağım dediğimde iş biraz ısmarlama bir şeye dönüşüyor. Yine biraz stratejik düşünmek gerekecek. Düşünelim bakalım.
Oyunun Parçaları
Öncelikle şu hayatı biraz parçalara ayıralım. İşin tam ortasında kendimiz varız. Tepeden bakarak kendimizden bağımsız bir ülke kurmuyoruz sonuçta. Kuracağımız mini imparatorluğun içinde bizzat kendimiz yaşayacağız.
Kendimizle ilgili stratejik düşünmemiz gereken çeşitli şeyler var. Öncelikle hayatta kullancağımız kaynakları üretmek için bize çeşitli yetenekler, eğitimler gerekiyor. Bunları kullanarak kendimize kaynak yaratacağız. Günümüzde bu kaynağa daha çok para deniyor. Gerçi sadece para değil tabi. İlişkiler de bazen para gibi bize çeşitli şeyler getiriyor. Neyse çok detaya girmeyelim.
Ama bir de en büyük kaynak olan zaman var tabi. İstediğimiz çoğu şey için zamana ihtiyacımız var. Bu yüzden bizim bir şekilde bir yolunu bulup para dışında, ilişkiler dışında kendimize zaman da yaratmamız lazım. Artık bunu daha az çalışarak mı yaparız, daha farklı, daha riskli işlere işlere girerek mi yaparız o bizim oyundaki stratejimize kalmış.
Oyunun Amacı
Kaynak üretimi için gerekenler dışında bir de hayattan zevk almak için sahip olduklarımız, sahip omaya çalıştıklarımız var. Sonuçta hayattaki amacımız sadece kendimize kaynak üretmek değil. Aynı zamanda amacımız bu hayat oyununu keyifli hale getirmek. Buna da herhalde mutluluk diyoruz. Yaşamımızı idare ettirmenin yanı sıra hepimiz sonuçta mutluluk için uğraşıyoruz. Oyunun belki de ana amacı mutluluk.
Ailesi olsun, eşi dostu olsun, arkadaşları olsun, genel olarak ilişkiler mutluluğumuzun büyük bir kısmını oluşturuyorlar. Mutluluk için kendimize sosyal bir çevre ediniyoruz, bu çevreyi kendimizi mutlu edecek şekilde geliştirmeye çalışıyoruz. Yeni ilişkiler edinmeye çalışıyoruz, bazı ilişkileri bitiriyoruz. Ama insana mutluluk getiren şeyler sadece ilişkiler değil tabi. Çeşitli hobiler, uğraşlar da ediniyoruz.
Bütün bunlar da hop diye kendiliğinden gelmiyor. Kaynaklarımızı harcamamız lazım. Para ve zaman harcamamız lazım, ilişkilerimizden yararlanmamız lazım. Sonuçta işte stratejik bir şekilde bir yandan kaynaklarımızı harcayarak kendimizi geliştirmeye ve mutluluk elde etmeye çalışırken, bir yandan da yine stratejik bir şekilde kendimize gereken kaynakları üretmeye çalışıyoruz.
Aynı zamanda bazı kaynaklarımızı kendi kaynak üretim sistemimizi geliştirmek için kullanıyoruz. İşimizden istifa edip başka bir işe geçiyoruz mesela. Veya kendi işimizi kurmaya çalışıyoruz.
Tabi her şey fazla iç içe. Mutlu olmak için kullanacağımız kaynakları üretirken bazen daha çok mutsuz oluyoruz. Bunların hepsini düşünüp stratejik bir şekilde ilerlemek lazım. Bilemiyorum, bana bütün bunlar fazlasıyla kocaman bir strateji oyununu anımsatıyor.
Farklı Analojiler, Anlamlar
Belki kendim strateji oyunlarını sevdiğim için böyle düşünüyorumdur. Satrancı seven ve oynayan insanlar da hayatı satranca benzetirlermiş. Benim strateji oyunu bakış açımda her şeye bir tepeden bakma şekli var, satranç bakış açısında ise herhalde tepeden bakmak yerine hayattaki hamlelerin hayattaki diğer şeyleri zincirleme nasıl etkileyeceği düşünülüyordur sürekli.
Bilemiyorum. İnsan zihni çeşitli analojilere çok yatkın sanırsam. Seviyoruz bir şeyleri bir şeylere benzetmeye çalışmayı. Belki beynimizin çalışma şekli biraz böyledir. Bir şeyleri bir şeylere benzeterek anlamlandırmak daha kolay oluyordur. Hatta kesin öyle oluyordur. Ben de hayatı bu şekilde kendim için anlamlandırıyorumdur.
Bana hayatı kocaman bir strateji oyunu gibi görmek mantıklı geliyor. Böyle düşününce taşlar yerine oturuyor gibi hissediyorum. Sadece mantıklı gelmesi değil ama olay. Hayatı oyun olarak görmek hoşuma da gidiyor. Adı üstünde işte oyun gibi görüyorum. Oyun sonuçta keyif alınan bir şey. Böyle gördüğüm zamanlar, bu bakış açısına sahip olduğum zamanlar hayattan keyif alıyorum.
Belki de tersidir emin değilim. Belki hayattan keyif aldığım için hayat bana bir oyun gibi geliyordur. Belki ikisi de. Tavuk yumurta.