İçinde yaşadığı ailenin ve çevrenin en iyi roman konusu olduğunu anlayacak olgunluktan uzaktı henüz. Kendisini sürekli okuduğu Batılı yazarların yerine koyuyor, onlarla özdeşlik kuruyordu, çünkü henüz yurtdışına çıkmamış, Batı’daki Türk algısını yaşamamıştı. Yoksa bir Türk olarak kendisinin; sandığı ve özdeşleştiği gibi; filmlerdeki kahraman kovboy değil Kızılderili, beyaz değil zenci, İngiliz değil Hintli yerine konduğunu anlardı. Ama henüz uzaktı bu anlayıştan, çünkü kendi ülkesinde Batı’da olduğu gibi ikinci, üçüncü sınıf insan değildi; Türklere öyle bakılacağını da bilmiyordu.
Zülfü Livaneli, Konstantiniyye Oteli, S.238