Alemdağ’da Var Bir Yılan – Sait Faik Abasıyanık

Sait Faik Abasıyanık - Alemdağ'da Var Bir Yılan

Beni bugüne getiren kitaplar yanmıştır.

Sait Faik Abasıyanık, Alemdağ’da Var Bir Yılan, S.22

Esnafı gaddardır. Zengini lakayttır. İnsanlar her yerde böyle. Yaldızlı karyolalarda çift yatanlar bile tek.

Sait Faik Abasıyanık, Alemdağ’da Var Bir Yılan, S.22

Panco, Panco, diye bağırınca yılan da, keçi de, keklik de, tavşan da oldukları yerde alçıdanmış gibi donup kalıyorlar. Bembeyaz kesiliyorlar. Hemen keskin bir bıçak çıkarıp cebimden kiminin kulağını, kiminin kanadının altını kesiyorum. Kan akınca hareket başlıyor. Beni bırakıp Panco’ya koşuyorlar.

Sait Faik Abasıyanık, Alemdağ’da Var Bir Yılan, S.22

Kadının biri beşinci kattan bir kediyi sokağa atıyor. Bir kadınla bir yabancı erkek kedinin başındalar. Kedinin burnundan hafifçe kan sızıyor. Erkek Fransızca: Il est mort d’hemoragie, le pauvre, diyor.

Sait Faik Abasıyanık, Alemdağ’da Var Bir Yılan, S.23

İnsanlar birbiriyle senelerdir dargınmışlar da birdenbire aynı hisleri duyarak: “Yeter artık” diyerek barışmışlar gibi öpüşüyorlar.

Sait Faik Abasıyanık, Alemdağ’da Var Bir Yılan, S.23

Ne güzel bir uykuydu bu, Yarabbi!.. Rüyasız mı rüyasız…

Sait Faik Abasıyanık, Alemdağ’da Var Bir Yılan, S.30

İnsan balıkçı ise geveze değildir. Geveze ise balıkçı değildir. Ama lüzumu olunca da konuşmalı.

Sait Faik Abasıyanık, Alemdağ’da Var Bir Yılan, S.36

Nasıl yutuyordu martı, görmeye değer. İştahlı insanlar gibi iştahlı martılar da oluyor. İnsanı tiksindiriyor. Ben yemeğini gizlice yiyen insandan hoşlanırım. O insanlar bir ağaç altına oturur, paketini açar, ne yediğini bile bilmezsin. Belki ağızlarını şapırdatırlar, belki iştahla da yerler ama, yanlarından biri geçse suç üstü yakalanmış gibi utanırlar.

Sait Faik Abasıyanık, Alemdağ’da Var Bir Yılan, S.38

Yemek yerken utanan köylü çok gördüm. Ayıpmış gibi yemek yiyorlardı. Sonra sofrasındaki ıstakozu ağzını açmadan kibarcasına, martıdan daha çabuk tüketen beyler de gördüm. Kibarlığına kibar yiyorlardı: Ağızlarını şapırdatmadan, yalnız çenelerini oynatarak… Ama o çeneye biraz dikkat etsen korkardın. Ne korkunç şeylerdi. Çene değil makine. Makine değil, değirmen.

Sait Faik Abasıyanık, Alemdağ’da Var Bir Yılan, S.39

Tuhaf, dedi, alışmışım şu topala. Onu etrafımda görmediğim günler bir şey kaybetmiş de ne olduğunu bir türlü bulamayan, durmadan da o şeyi arayan insana dönerim. İnsana alışamıyorum ama şu deniz kuşuna alışmışım. İnsana alışsam evlenirdim. Alışamıyorum. Aynı evde, aynı yatakta bir insanla bütün gece beraber olmak beni zıvanadan çıkarır.

Sait Faik Abasıyanık, Alemdağ’da Var Bir Yılan, S.39

Neden denizde insana ölüm korkusu gibi bir şey geliyor?

— Ölüm korkusu değil o, dedi, akıl korkusu.

— Ne demek o Barba?

— Denizde kafa başka türlü, karadakinden başka türlü işler. Karada çare elini uzatsan elindedir. Ama bir sandalın içinde çaresizliğin elindesin. Hastalansan doktor yok. Ölsen papaz yok, imam yok -sanki bir işe yararmış gibi- kör olsan, elini tutan yok. Delirsen morfin yok. En iyisi bir şişe rakı al… Dur! Recep oğlum, şurdan bize bir 190’lık alıver.

Sait Faik Abasıyanık, Alemdağ’da Var Bir Yılan, S.40

İşte hikâyelerimi nasıl yazdığımı şimdilik merak eden dostum, yarın incir çekirdeği doldurmayacak mevzuları yazan bir hikâyecinin iyi bir hikâyeci olmadığını yazacağına göre, bilmem hikâyem oldu mu? Olmadıysa ne yapalım? Bizim hikâye anlayışımız da böyle efendim.

Sait Faik Abasıyanık, Alemdağ’da Var Bir Yılan, S.60

Güldüğü zaman insandan üstündür. Bakmaya doyamam.

Sait Faik Abasıyanık, Alemdağ’da Var Bir Yılan, S.69

Hep böyle olur. Bir vapur beklerken, iki ayağım bir pabuçta iken yazı yazarım.

Sait Faik Abasıyanık, Alemdağ’da Var Bir Yılan, S.72

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir