Günlük Parçaları – 9

Günlük Parçaları 9

20.03.2017 – Beşiktaş/Ev

Merhaba günlük. Gerçi bu şey bir günlük mü değil mi bilmiyorum ama böyle demek hoşuma gitti. Şu anda keyifliyim ama içimde bir gıcıklık da yok değil. Bu gıcıklık şu anda buraya yazmak yerine acaba oturup iş mi yapsam düşüncesinin verdiği gıcıklık. Ama artık kendime de bu sözler kabak tadı verdi diyorum. Hep aynı bok, onu mu yapsam bunu mu yapsam, keyif mi yapsam, iş mi yapsam, bugün yeterince çalıştım mı, çalışamadım mı? Koyarım hepsine, hep aynı terane. Asıl olay şu anda sevdiğim şeyi mi yapmalıyım, yoksa ileri ki bir zamanda sevdiğim şeyi yapabilmek için şu anı mı satmalıyım?

Bıktım harbi bu iş güç meselelerini konuşmaktan, biraz da aşk meşk konuşalım. Rüyamda bile iş yaptım aq (şaka değil). Neyse. Bir çay koyayım sonra da gelip aşk meşk konuşayım. Gerçi çay koymak demişken siz belki demlikle çaydanlıkla falan uğraşacağımı düşünüyorsunuzdur. Kettle’da su ısıtım. Hani şu kupanın içinde tek kişilik çay demleme aparatları var ya onlarla halledeceğim işimi. Neyse, yazana kadar su soğuyacak, bekleyin iki dakika.

… (Bekleme efekti)

Earl-Grey-Çay

Ulan müzik ne güzel şey hakikaten. Sizi bilmem ama beni çok mutlu ediyor güzel müzik dinlemek. Şu anda yeni keşfettiğim bir şarkıcıyı ve onun şarkısını dinliyorum. Ezgi Aktan – Küsmedim. Çok hoşuma giden bir sesi var kadının. Jehan Barbur’la yarışır. Geçemez ama yarışır.

Asıl olay şu anda sevdiğim şeyi mi yapmalıyım, yoksa ileri ki bir zamanda sevdiğim şeyi yapabilmek için şu anı mı satmalıyım?

Önceki yazımda bahsettiğim gibi haftasonu Bodrum’daydık. Bir an vardı ki anlatmak isterim. Tesadüf eseri Bekir, Büşra ve Fulya da Bodrum’dalarmış. Pazar günü onlarla buluştuk. Bekir’in evle ilgili birkaç işi olduğu için Tek sitesine gittik hep beraber. Etraf bomboş tabi, ıssız. Ama huzur akıyor her taraftan. Saat 4-5 gibi etrafta güneşin verdiği tatlı bir aydınlık var. Her şeye güzellik katan bir güneş, özellikle de denize.

Bekir işlerini hallederken geri kalanlar olarak biz de deniz kıyısına sahile gittik. Birlikte ama teker teker. Hiçbirimiz pek konuşmadık ama sessizlik kimseye garip de gelmedi. Ya da en azından bana öyle geldi. Denize baktım, baktım, ömür boyu bakabilirdim o denize.

Üstteki kısım klişe gelebilir size ama ben öyle hissediyorum ki orada hissettiklerim öyle genel bir denize bakıp işi gücü bırakıp, Pazartesi işe dönmeme hissi değildi. Galiba ben kendime bir söz verdim orada. Galiba diyorum çünkü bilinçli bir söz vermedim kendime. Hissettiklerimle söz verdim kendime. O anda anladım oraya dönemezsem kendime ihanet ederim.

İlginç başka bir şey de vardı. O anda içimden çalışmayı bırakmak geçmiyordu. Tam tersi daha da çalışasım, daha da üretken olasım geldi. Bir nevi hırs yaptım. Kendime hissederek verdiğim sözü tutmak için.

Çay soğudu amk, yazarken içilmiyor.

Üretken olmak ilginç bir laf değil mi? Ben galiba üretmekten zevk alıyorum, çalışmaktan değil. Ne ürettiğim de önemli. Değer verdiğim bir şey olmalı bu. İşimle ilgili şu anda ki sorunum bu galiba benim. Çalışıyorum ama üretmiyorum sanki. Para üretiyorum ama git gide paranın değeri gözümde azalıyor çünkü para sanki şu anki zamanımı satıp almak zorunda olduğum bir şeye dönüştü benim için son zamanlarda. Gerçi bunlar için erken. Emin değilim bu konularda neyin doğru neyin yanlış olduğundan.

Kusura bakmayın yine işe kaydı aklım, kafama sıçayım.

Üretken olmak ilginç bir laf değil mi? Ben galiba üretmekten zevk alıyorum, çalışmaktan değil.

Vazgeçtim ulan, sıçmayayım kafama. Yazmak istediğim şeyler geldi aklıma. Galiba işimin sorunu tek hedefimin para olmuş olması. Kendi işimin sahibi olmak da eskiden benim için bir hedefti ve galiba işimi keyifli hale getiren de buydu. Ama artık görüyorum ki kendi işimin olması yetmiyor, yaptığım işin de değer verdiğim bir şey olması lazım benim için. Ama neyse, galiba bunlar için de erken. Daha bu konularda kesin laflar edebilecek tecrübem yok benim.

Bu yazıyı gerçekten böyle iş güç konuşarak bitirmek istemiyorum o yüzden aşk meşk konuşmaya devam.

Ne konuşsak acaba?

Okumak ve yazmak çok hoşuma gidiyor lan. Nereden nasıl çıktı acaba bendeki bu edebiyat sevgisi? Lan yoksa yine şu bastırılan her şeyin geri tepeceği hikayesi mi? Tamam, edebiyat derslerini falan sevmezdim küçükken ama kimsenin bir şey baskıladığı da yoktu.

Aman neyse ya sıkıldım yazmaktan. Aşk meşk diye kasına aklıma yazacak bir şey de gelmedi. Zorlamayayım fazla. Müzik hakikaten iyi bu arada.

Çay da iyi, Earl Grey.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir