Amerika’da ilk yıl nasıl geçti acaba? Şimdi geriye dönüp bunları yazmakta biraz zorlanıyor insan. Anılar kolay gelmiyor insanın aklına. Keşke daha erken başlasaymışım günlük tutmaya diyorum. Günlükten bakar bakar yazardım buraya. Ama yapacak bir şey yok. Sonuçta bunları elimden geldiği kadar anlatmak istiyorum. Unuttuğum anılarımdan özür diliyorum şimdiden.
Amerika’ya üniversiteden arkadaşım ve aynı zamanda benim iki ev arkadaşımdan biri olacak Utku ile beraber aynı uçakta gittik. Boston’a varınca önceden ayarladığımız güzel ama biraz pahalı olan otelimize attık kendimizi. Etrafla ilgili bilgimiz sıfıra yakın tabi. İlk ne yaptık varınca pek hatırlamıyorum. Herhalde biraz etrafta gezinmişizdir. Biraz etrafı tanıyınca, daha ucuz bir otel ayarladık kendimize. Oraya yaşamaya gitmişsiniz neden otelde kalıyorsunuz falan diye soranlar vardır belki. Galiba kalacağımız eve giriş tarihimiz bizim okulun başlangıç tarihinden sonraydı. O yüzden bir hafta falan kalacak başka yer ayarlamamız gerekti kendimize.
Neyse, okulun başlangıcı, bizim evimize yerleşmemiz falan zaten çok hızlı oldu. Şimdi düşününce yeni bir hayata başlıyor olduğumuz fikri benim pek aklıma gelmedi ilk ay sanki. Muhtemelen yerleşmenin, master’a başlamanın telaşından olacak. Gerçi sonrasında da öyle bir farkındalık oldu mu hatırlamıyorum. Galiba ilk yıl genel olarak yeni bir ülkede yaşıyor olduğumuzu tam olarak anlamadan geçti. Biz diyorum ama kendi adıma konuşmam lazım. Ev arkadaşlarım da benim gibi hissetmiştir diye düşünüyorum ama kendilerine sormalı.
İlk Yıl, Yeni Okul Yine Okul
Okul açısından ilk dönem sanki Bilkent’in devamı gibi geldi bana. Evet, mühendislik dersleri almadık sonuçta ama MBA yapsan da ders ders işte. Sınıfa git, ödevleri yap, sınavlara gir çık vs. vs. Dersler çok ağır değildi ama ödevi, projesi derken zamanın çoğunu doldurdular.
Okuldan geriye kalan zamanın çoğunluğunu iki oda arkadaşım ve Boston’da tanıştığımız diğer Türk insanlarla geçirdim. Okuldan yabancı sınıf arkadaşlarımızla da zaman geçirdiğimiz oldu tabi ama ben kendi adıma çok samimi bir arkadaşlık ilişkisi kuramadım onlarla.
Yurtdışında yaşamanın bana kendimle ilgili öğrettiği önemli şeylerden birisi de bu zaten. Yeni bir arkadaş edinmek benim için zor bir şey. Karşımdaki yabancı birisi olunca bu daha da zor. Zaten Amerika’da yaşadığım 4-5 yıl boyunca yakın çevrem hep Türklerden oluştu. İlk sene biraz kendimi zorlayıp, çeşitli sosyal aktivitelere katılıp çevre edinmeye çalıştığımı hatırlıyorum ama bir süre sonra bunu da bıraktım. Zorlamadım kendimi. Bazen kötü mü ettim acaba diye düşünüyorum. Acaba birazcık daha sosyal bir insan olmaya çalışsa mıydım diyorum ama bu içimden gelmediği sürece pek doğru gelmiyor. Zaten beceremiyorum da. Kısaca bir iki yabancı yakın arkadaşım oldu ama bir elin parmaklarını geçmez (yaşasın klişe deyimler).
Yurtdışında yaşamanın bana kendimle ilgili öğrettiği önemli şeylerden birisi de bu zaten. Yeni bir arkadaş edinmek benim için zor bir şey.
Mühendislik Kırıntıları
İlk dönemin sonlarına doğru ben üniversitede iş arayışlarına başladım. Bunun iki temel nedeni vardı. Birincisi, herhangi bir bursum olmadığı için okulun aileme olan finansal yükünü birazcık azaltmak istiyordum. İkincisi de galiba biraz mühendisliğin teknik yanını özlemiştim. Neden Elektrik Elektronik yazımda sayısalcı bir insan olduğumdan bahsetmiştim. MBA galiba bana biraz fazla sözel geldi. Ne bileyim o kadar “mühendislik bana göre değil” edebiyatından sonra bir dönem sözel dersler alınca teknik, sayısal bir şeyler ile ilgilenme hevesim geldi tekrardan. Bu yüzden üniversitede yapabileceğim teknik işler aradım. Şanslıydım da.
Üniversitenin bilgisayar labında hem labı çekip çevireceğim hem de üniversite öğrencilerine IT derslerinde yardım edeceğim yarı zamanlı bir iş buldum. İşte ödevlere yardımcı olmak, sınavlara çalıştırmak gibi şeyler. Bu arada bu lab standart bir bilgisayar labı değildi, CIS Sandbox adında değişik bir konsepti olan bir labdı. Bir ara anlatmak isterim onu da daha detaylı, belki fırsatım olur. Bu lab sayesinde ikinci yılımda departman asistanı olup burs da alabildim. Neyse, başka bir yazıda bunları detaylı anlatırım.
Belki unuttuğum ilginç anılar veya olaylar vardır ama şöyle bir düşününce Amerika’daki ilk yılım bu anlattıklarım etrafında geçmiş gibi geliyor. Keyifliydi genel anlamda. MBA, ödevi, projesi derken biraz yoğundu ama çok zor bir yanı yoktu. Türkiye’den iki yakın arkadaşımla da zaten ev arkadaşıydım. Birbirimize bir ton konuda destek olduk. Yaşadığımız yer de hem evimizin etrafı, hem de genel anlamda Boston şehri olmak üzere tam benlik bir yerdi. Her yer çeşit çeşit bar, otur biranı içip arkadaşlarına uzun uzun sohbet et. Pek bir derdimiz olmadı yani öyle elle tutulur. Boston’da yaşamayı keşfede keşfede geçirdim ilk yılı bu şekilde.
Sinsi Düşünceler
Birazcık da şimdi düşününce anlıyorum ki Amerika’daki ilk yıl, yurtdışında, Türkiye’den çok uzak bir ülkede yaşıyor olduğumu pek hissettirmemiş bana. Yeni bir hayatın heyecanı pek bunları düşünmeye fırsat vermemiş. Temel olarak yurtdışında, insanın ülkesinden uzakta, farklı bir kültürde yaşaması ile ilgili fikirlerim en çok ben Türkiye’ye dönmeye yakınken gelişmiş. Hatta farkediyorum ki bu fikirlerin kafamda gelişmesi beni Türkiye’ye döndüren şey olmuş. Bunlara daha detaylı geleceğiz muhtemelen sonra. Şimdilik görüşmek üzere.