Amerika’da Son Bir Buçuk Yıl

Amerika'da Son Bir Buçuk Yıl

Sonunda Yaşanacak Yere Karar Vermek

Amerika’daki bu son dönemim, bir önceki dönemde olduğu gibi yine bir taşınmayla başladı. Şirketten iş arkadaşım olan Raymond ile oda arkadaşı olduk. Ev zaten Raymond’ındı, ben yanına taşındım da diyebiliriz. Aslında ismi Raymond değil Xiaoyu. Ama Çinliler çoğunlukla kendilerine bir de Amerikan ismi edinip onu kullanıyorlar. Neyse.

Benim Raymond’ın yanına bu eve taşınmam aslında ilk önce bir uçta bir şeyi deneyip, sonra öbür uca gidip, en sonunda ortada daha mantıklı bir şeyi bulmak gibi. Boston’daki ilk evimizi daha önce anlatmıştım, eski püskü ve üç kişi beraber kaldığımız bir evdi ama yeri olabilecek en merkezi yerdi herhalde. Sonraki ev yeni, tek başıma yaşadığım ama şehrin dışında arabaya bağımlı olduğum bir evdi. Bu son ev ise yine yeni, şehrin dibinde değil ama yine de merkezi bir yerde ve bir oda arkadaşımın olduğu bir ev oldu. Anlaşılan bana en çok uyan da buymuş ki bir buçuk yıl boyunca, bu evden çıkıp Türkiye’ye dönene kadar yaşadığım yer ile ilgili pek şikayetim olmadı.

Amerika'da Son Bir Buçuk Yıl Raymond Yeni Ev
Raymond ve yeni ev

Rutin ve Yalnızlık

Amerika’da Üçüncü Yıl yazımda hayatımın giderek belli bir rutine girdiğinden birazcık bahsetmiştim. Hatta şöyle bir cümle kurmuştum:

Hayatımdan şikayetçi değildim ama bu rutinin artık bundan sonra çok değişmeyeceği fikri biraz garipti benim için.

Amerika’da Üçüncü Yıl

Amerika’daki son yılımda da bu durum birazcık şiddetlenerek devam etti diyebilirim. Sorsalar yine şikayetçi olduğum pek bir şey yoktu derim. Her ne kadar daha sonra anlatacağım bazı belirsizlikler barındırsa da işimden de şikayetçi değildim. Yaşadığım yer ile ilgili hiç bir sıkıntı yoktu. Görüşebildiğim yakın arkadaşlarım vardı. Ama galiba rutinlerin kendisinden kaynaklanan bir huzursuzluk oluyor. Belki de basitçe sıkılmak bu. Her şey yolunda olsa da insan bir arayışa girebiliyor. Bu arayışın büyük bir parçası da Türkiye’ye dönme fikri oldu.

Bu arayışa eşlik eden bir yalnızlık hissi de vardı. Amerika’da kendime pek yalnızdım diyemem. Öyle çok değildi belki ama yakın arkadaşlarım vardı etrafımda, ki benim zaten hiçbir zaman etrafımda sürüyle yakın arkadaşım olmadı bence (bknz. Az Öz Arkadaşlarım). Yalnızlık hissini yaratan şey galiba Türkiye’de hep daha fazlasının olmasıydı. Hani insan yetinmez hep daha iyisini ister ya belki biraz o şekilde. Boston’da arkadaşlarım vardı ama sonuçta herkes Türkiye’deydi. Ailemle görüşüyordum yılda birkaç kez ama Türkiye’de olsam çok daha sık görüşebilirdim.

Ama galiba rutinlerin kendisinden kaynaklanan bir huzursuzluk oluyor. Belki de basitçe sıkılmak bu. Her şey yolunda olsa da insan bir arayışa girebiliyor.

Bütün bunları anlatarak aslında mantıken Türkiye’ye dönüşümün doğru olduğunu kanıtlamaya çalışmıyorum. Yazdıklarımı kendim okuyunca sanki öyleymiş gibi duruyor ama değil bence. Ben birazcık o zamanlar nasıl düşündüğümü tekrardan hatırlamaya çalışıyorum. Yoksa açıkçası benim için doğrular bunlar olsa da bunların birçoğunun çözümü olduğunu da düşünüyorum. Bazı şeyler kafada bitiyor. Bu yalnızlık hissi de, rutin konusu da öyle bence. Belki o zamanlar canım Türkiye’ye dönmek istediği için kendimi bu şekilde inandırdım. Belki Amerika’da kalmak isteseydim farklı doğru düşünceler bulacaktım kendime. Belki o zamanlar bu şekilde düşünmek benim işime gelmiştir.

Neyse çok uzatmayayım işin bu kısmını. Türkiye’ye bir gün dönme fikri zaten hep kafamda olan bir fikirdi. Amerika’daki hayatımın bana göre rutini ve yalnızlığı da benim kafamda bu fikri büyüttü ve belirginleştirdi. Kendi düşüncelerim ve dönüş fikri bir yerden sonra iç içe girdi.

İş Belirsizlikleri

Bahsettiğim gibi ilk sene sonu itibariyle işimden gayet memnundum. Hem teknik hem de pazarlama ile ilgili işler yapabildiğim bir pozisyondu ve bu hoşuma gidiyordu. Sonrasında bu durum biraz değişti. Şirket giderek benim bulunduğum pozisyonun pazarlama yönünü kısıp teknik tarafını öne çıkarmaya başladı. Mantıklı olan şeyi yapıyorlardı aslında bence şirket açısından ama benim planlarıma pek uymuyordu bu durum. Mühendislik okuyup sonrasında MBA yapmamın altında da zaten çok teknik bir kariyer istememem yatıyordu. Bu durum beni de bazı planlar yapmaya itti.

Vistaprint aslında şirket içi pozisyon değişikliklerinin sık olduğu bir şirket. Benim pozisyondan da daha teknik pozisyonlara veya tam tersi daha pazarlama, proje/ürün yöneticisi tarzı pozisyonlara geçenler vardı. Ben de biraz bu opsiyonları değerlendirmeye başladım. Bunun dışında başka şirketlerde gördüğüm bazı pozisyonları da yandan yandan kesmeye başladım. Ama bütün bunların yanında yukarıda anlattığım gibi kafamda Türkiye’ye dönem fikirleri de iyice oluşmaya başlamıştı. Bu iş konusunu biraz Türkiye’ye dönüş çerçevesinde de değerlendirmeye başladım.

Türkiye’de Ne Yapacağım?

Eğer Türkiye’ye döneceksem yapacağım işin beni hazır bekliyor olması çok daha tercih edeceğim bir durumdu. Amerika’da baktığım gibi Türkiye’deki iş pozisyonlarına da bakmaya başladım. Kafamda daha çok yine işin hem teknik hem pazarlama yönünün bir arada olacağı ürün yöneticisi tarzı pozisyonlar vardı. Çalışmak isteyeceğimi düşündüğüm şirketlerdeki arkadaşlarıma, tanıdıklarıma sordum ettim çeşitli pozisyonları, kendime referanslar bulmaya çalıştım.

Ama bu iş bakma çalışmalarının yanında bir de benim içimi kemiren kendi işimi yapma fikri vardı. Bir süredir düşündüğüm bir şeydi bu. Kendi işimi yapmanın ve bunun getireceği hayat tarzının bana karakter olarak uyduğunu da düşünüyordum. Bir yere varmayan bazı mini girişimcilik denemelerim de olmuştu. Türkiye’ye dönmek gibi bir değişiklik olacaksa hayatımda belki bu kendi işimi yapma konusunda da bir fırsat olabilir diye düşündüm. Türkiye’de beni 1 yıl falan idare edecek birikimim vardı. Eğer dönersem en azından bir yıl kendi işimi kurmayı denemeye karar verdim. Sonuçta nasıl olsa şu anki işimden istifa etmem gerekecekti. Hazır istifa etmişken yeni bir işe girmeden belki kendi işimi deneyebilirdim. Eğer kendi işim patlarsa her zaman bir şirkete girip çalışabilirim diye düşündüm.

Kesin Karar, İstifa ve Teklif

Bütün bu yukarıda anlattığım düşünceler içinde en sonunda temelli Türkiye’ye dönmeye karar verdim. Şimdi yukarıdakileri okuyunca sanki zaten kaçınılmaz olan buymuş gibi geliyor. Tabi o zamanın içindeyken her şey bu netlikte gelmiyordu insana. Neyse. Kararımı verdikten sonra her şey daha netti aslında. Yapılacaklar belliydi. Genelde ben zaten karar verdikten sonra artık kararı çok kurcalamayıp uygulamaya geçen insanlardanım.

İlk iş patronumla konuşmak oldu. Gittim kendisine açık açık Türkiye’ye dönmeye karar verdiğimi anlattım ve istifa ettim. Kendisi ilk önce bunun iş değiştirmek ile ilgili değil de kişisel bir karar olduğundan emin oldu. Türkiye’de başka bir iş bulup bulmadığımı merak etti. Ben de daha bir iş bulmadığımı söyledim. Bunun üzerine benden biraz zaman istedi kesin bir karar vermeden önce. Birkaç gün sonra ise bana bir teklifle geldi. Madem bu anlattığın kişisel sebepler yüzünden dönüyorsun o zaman dön Türkiye’ye ama oradan evden bizim için çalışmaya devam et dedi.

Ben bu teklifi biraz düşünmek istedim. Aslında fikir olarak en başta çok beğenmedim. Sonuçta gidip kendi işimi kuracaktım. Bu şekilde zor olurdu. Ama açıkcası biraz gerçekçi olunca ve her ne kadar kendi işimi kurmak istesem de Türkiye’de evden çalışıp Amerika’daki maaşımı almaya devam etmenin artılarını düşündükçe bu teklif pek kaçmayacak bir fırsat gibi gözüktü. Kendi şirketimi kurma işi daha bir yere kaçmıyordu, bu teklif ise denenmeye değerdi. En kötü biraz çalışıp baktım olmuyor tekrar istifa ederdim.

Şimdi yukarıdakileri okuyunca sanki zaten kaçınılmaz olan buymuş gibi geliyor. Tabi o zamanın içindeyken her şey bu netlikte gelmiyordu insana.

Dönüş Hazırlıkları

Türkiye’deki işim de netleşmiş olunca geriye sadece dönüş için hazırlanmak kaldı. İlk olarak Amerika’daki şirket için Türkiye’den çalışmanın teknik detaylarını halletmem gerekti şirketimle. Vistaprint’te zaten bizim takımda da bir kişi olmak üzere uzaktan başka ülkelerden çalışanlar vardı. İşlerin nasıl yürüyeceği konusunda biraz tecrübeliydik. Benim 3 ayda bir 2 hafta Amerika’daki ofisi ziyaret etmeme karar verdik. Böylece insanlarla 3 ayda bir de olsa yüz yüze görüşüp aradaki sıcak bağları biraz olsun koruyacaktık.

İş haricinde diğer dönüş hazırlıkları aslında kolaydı. Oda arkadaşım Raymond ile kolayca hallettik her şeyi. Ben zaten şimdiki gibi o zaman da çok eşyası olan biri değildim. Hatta o zamanlar şimdiki hayatıma göre daha da az eşyam vardı. Bilemiyorum belki her zaman kafamdaki Türkiye’ye dönüş ihtimali beni bu şekle sokmuştur. Ama her koşulda ne kadar az eşya o kadar az sorun. Neyse. Türkiye’ye THY’nin verdiği 2 bavul hakkını aşmadan dönmek istiyordum. Bekli biraz arabesk de olsa “yeni bir hayata başlıyorum olabildiğince eskileri geride bırakayım” düşüncesi de vardı. Kıyafetlerimin bir kısmını bağışladım. Evdeki mobilyalarımı da başka bir oda arkadaşı bulmasına yardımcı olur diye Raymond’a bıraktım. Arabamı da biraz zor da olsa sattım. Sonuçta Türkiye’ye dönerken sanki birkaç haftalık tatile gidiyormuşum gibisinden eşya vardı yanımda.

Amerika'da Son Bir Buçuk Yıl Mustang
Arabamı satmak için verdiğim ilan fotoğrafı

Bütün arkadaşlarımla vedalaştım. Her ne kadar 3 ayda bir tekrardan 2 haftalığına gelecek olsam da sonuçta temelli ayrılıyordum Boston’dan ve Amerika’dan. Aslında kendimi bu tarz konularda çok duygusallaşmayan biri olarak tanımlarım. O zamanlar da bu dönüş konusunda çok duygusal anlar yaşadığımı hatırlamıyorum. Belki bazı spesifik anlar biraz garip gelmiştir ne bileyim havalimanına varış, oradaki evimde kaldığım son gece falan gibi. Ama şimdi bunları yazarken ayrı bir duygusal havaya büründüğümü hissediyorum. Neyse sonuç olarak bütün hazırlıklar sorunsuz halloldu ve ben Türkiye’ye döndüm.

Yeni Hayat

Türkiye’ye dönmek güzel bir histi. Amerika’dayken yılda bir veya iki kere Türkiye’ye gelirdim ziyarete ama bu ziyaretler hep kaç gün kaldı dönmeye hissi ile geçip biterdi. Şimdi ise temelli dönmüştüm. Ne zamandır istediğim şey olmuştu. Türkiye’de yapmak istediklerimle ilgili herhangi bir aceleye gerek yoktu, bu sefer 2 hafta sonra geri Boston’a dönmeyecektim. O ilk günlerin verdiği duygusal havanın etkisiyle de olsa güzel hislerdi bunlar.

İlk olarak Ankara’ya ailemin yanına, Amerika’ya gitmeden önce bıraktığım yere geçtim. Kardeşim Cansu İstanbul’da çalışıyor, Beşiktaş’ta yaşıyordu. Zaten ben de Amerika’dan dönmeden İstanbul’da onun yanında kalmanın planını ve hazırlıklarını yapıyordum.

Temelli dönüşümden yaklaşık 3-4 hafta sonra ben de İstanbul’a taşındım. Böylece bir süre devam edecek olan 7 saat farkla evden Amerika için çalışma düzenimin; Amerika’dayken aklımda olup Türkiye’de patlayan iş fikirlerimin; ve o zamanlar daha haberim olmayan ama bugün şu anki haline gelecek olan şirketimin kurulma sürecinin içinde olacağı yeni hayatım başlamış oldu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir